Balat: Kültürel ve Tarihsel Bir Mozaik
Balat, İstanbul’un tarihi Fener semtine komşu olan ve toplumsal ve kentsel açıdan kendine özgü bir karaktere sahip olan bir mahalledir. Fener’den farklı olarak, Balat tarih boyunca farklı ve dinamik topluluğuyla bilinir. Semtin adının, Bizans İmparatorluğu’nun son yıllarında bu bölgede bulunan bir saraydan gelen Rumca “Palation” kelimesinden türediği düşünülmektedir. Osmanlı döneminde kullanılan “Balat Kapısı” ifadesinin de bu kelimeden türediği, mahallenin zengin tarihsel köklerini yansıttığı ifade edilmektedir (Çokona, 2009; Akın, 1994a; Koçu, 1971). Tarihsel olarak, Haliç üzerindeki surlar boyunca yer alan “Vasiliki Pili” (Balat Kapısı) üzerinden mahallenin içine girilmekteydi. Bu kapı, deniz yoluyla Blahernai Sarayı’na gelen Bizans imparatorları için önemli bir giriş noktasıydı (Deleon, 1991; Akın, 1994a). Ancak, 10 Temmuz 1894 yılında yaşanan büyük depremde bu önemli kapı, çevresindeki surlarla birlikte büyük ölçüde yıkılmış ve 1930’lu yıllarda yol genişletme çalışmaları sırasında tamamen ortadan kaldırılmıştır (Deleon, 1991; Okay, 2009).

Balat, tarih boyunca büyük ölçüde Musevi yerleşimi olarak bilinmekte olup, bazı kaynaklar Bizans döneminden beri Musevi topluluklarının burada yaşadığını öne sürmektedir. Ancak, Balat’ın gelişimi, Osmanlı’nın İstanbul’u fethetmesinden sonra, kentin nüfusunu artırma çabalarıyla hız kazanmıştır. II. Mehmed’in vakfiyesine göre, Balat’a ilk olarak Makedonya’nın Kastoria kentinden getirilen yaklaşık 100 yoksul Musevi ailesi yerleştirilmiştir (Akın, 2016). Daha sonra, II. Bayezid döneminde, İspanya, Portekiz ve İtalya’dan gelen Museviler semte yerleşmiş, 16. yüzyılın sonunda ise Rodos’tan gelen Museviler Balat’a yerleşmiştir (Akın, 2016). 1660 yılında meydana gelen büyük yangın sonrası Eminönü’ndeki eski mahallelerine dönmelerine izin verilmeyen Museviler, Balat ve Hasköy’e yerleştirilmiştir (Akın, 1994a; Koçu, 1960a).

Balat’ın Musevi kimliği baskın olsa da, mahalle her zaman çok kültürlü bir yer olmuştur. 1815 tarihli Bostancıbaşı Sicilleri gibi kayıtlar, Balat’ta Ermeniler, Rumlar ve Türkler gibi farklı dini grupların birlikte yaşadığını göstermektedir (Kayra & Üyepazarcı, 1992; Deleon, 1991). Bu çok kültürlü yapı, Balat’ın toplumsal ve kentsel gelişimini şekillendiren belirleyici bir özellik olmuştur.

Ancak, Balat’ın zengin tarihi, mahalle dokusunu tekrar tekrar değiştiren birçok büyük yangınla da şekillenmiştir. Bizans döneminde 1303 yılında meydana gelen büyük bir yangın, Balat’ın ilk büyük yangını olarak kaydedilmiştir; ancak, bu tür felaketler Osmanlı döneminde de devam etmiştir. 1510 yılında Balat’tan Bahçekapı’ya kadar yayılan bir yangında 800 dükkan yanmıştır. 1639 yılında Balat Kapısı dışında bir mumhanede başlayan yangın, güçlü rüzgarların etkisiyle hızla yayılarak, Yavuz Sultan Selim Külliyesi’ne kadar uzanan alanı yok etmiştir (Koçu, 1960e; Deleon, 1991). 1692 yılında Balat Cami yakınlarında başlayan bir yangında ise 1500 ev ve dükkan yanarak büyük bir yıkıma neden olmuştur (Koçu, 1960e; Deleon, 1991).
Balat’ın tarihi, bu farklı topluluğun dayanıklılığının ve uyum yeteneğinin bir kanıtıdır. Doğal afetler, demografik değişimler ve kentsel gelişim gibi zorluklara rağmen, mahalle kendine özgü kimliğini korumuştur. Günümüzde Balat, İstanbul’un zengin ve çok yönlü geçmişinin yaşayan bir müzesi olarak durmakta, her sokak ve bina bir hayatta kalma, yenilenme ve kültürel birleşme hikayesi anlatmaktadır.
Kaynakça
- Çokona, M. (2009). Bizans’tan Osmanlı’ya Fener-Balat
- Akın, N. (1994a). İstanbul’un Tarihsel Topografy