Alamet-i Farika Serisi #2: Gustavo Santaolalla
Geleneksel Bir Çalgının Tüm Dünyaya Tanıtılması ve Evrensel Duygular İçin Enstrümantal Bir Konfor Alanı: Gustavo Santaolalla
Serinin bu bölümünde ele almak istediğim isim, Gustavo Santaollalla.
Gustavo Santaolalla’nın müziğini keşfettiğim dönemi hatırlıyorum. O zamanlar dünyanın farklı yerlerinden yerel esintileri işitebilmek, farklı kültürleri ve büyük isimleri derinlemesine araştırıp anlayabilmek günlük aktivitelerimden biri olmuştu. Ayrıca bir motosiklet üzerinde dünyayı dolaşmayı çok istiyordum.
Bir akşam oturmuş, “Motosiklet Günlükleri” filmini izlerken filmin sonlarında çalan bir parça oldukça dikkatimi çekmişti. Bir yerlerden tanıdık gelen bir melodiydi bu, ancak kullanılan çalgı tamamıyla kendine has ve bilmediğim bir sese sahipti. Bu vesileyle oturdum ve Gustavo Santaolalla’nın acı tatlı tona sahip müzik dünyasına ilk adımımı attım.
Umuyorum ki bu yazı da, sizlerin ilk adımınızı atmanıza aracı olur.
Öyleyse, nedir Gustavo Santaolalla’yı diğerlerinden bu kadar ayrı ve özel kılan alamet-i farikalar, gelin hep beraber inceleyelim.
Alamet-i Farika 1: Çok Yönlülük ve Çeşitlilik
Gustavo Santaolalla’nın en takdir ettiğim yönlerinden biri, aslında belli bir kategoriye bağlı kalmadan bu kadar başarılı işlere imza atabiliyor olması. Kendisinin bu çok yönlülüğü, onu başarılı bir müzisyen yapmaktan da öte nitelikli bir müzik insanı olarak görebilmemizi sağlıyor.
Nitelikli bir müzik insanı olmak da (sanırım) sadece müziği değil, en başta insan olma olgusunu, sahip olduğumuz duygudurumları ve katmanlılığı, kargaşamızı ve sadeliği müzik üzerinden hissedebilmekten, ve hatta tüm bunları birer malzeme haline dönüştürebilip müzik üretebilmekten geçiyor.
Bu doğrultuda Gustavo Santaolalla’yı birçok müzisyenden ayıran ikinci alamet-i farikasına geliyoruz:
Alamet-i Farika 2: Duygusal Derinlik
Bu noktada ben kendimi konu müzik olduğunda, ortada mistik bir dünyanın dönüyor olabilme ihtimali üzerine düşünürken buluyorum.
Evrensel olarak hepimiz bazı soyut kavramları, tüm derinlikleriyle hissedebiliyoruz – hayal kırıklığı, öfke, kabullenmişlik, melankoli.
Tüm bu duyguları bir şekilde dışavurabilmek, açıklığa kavuşturabilmek, evrensel iletişim kaynaklarımız olan dil ve yazı ile bir miktar mümkün kılınabiliyor.
Ancak burada Santaolalla’nın müziği, özellikle enstrümantal olması, yani dili veya yazıyı aracı haline getirmeden, tüm bu komplike sayılabilecek duyguları yansıtabilmesi ve hissettirebilmesiyle öne çıkıyor.
Üstelik bunu, oldukça eski ve geleneksel, günümüz kulağının pek de aşina olmadığı bir çalgıyla başarabiliyor.
Bu da bizi kendisinin diğer bir öne çıkan özelliğine götürüyor:
Alamet-i Farika 3: Geleneksel Olana Yenilikçi Bir Dokunuş
Hepimizin aklına herhangi bir çalgıdan bahsettiğimizde o çalgının öncüsü bir iki isim gelecektir. Ancak öyle bir sanatçı düşünün ki, bir çalgı üzerinden tanınır hale gelmek yerine, bir çalgıyı tüm dünyaya tanıtır hale geliyor.
Ronroco, Güney Amerika kökenli telli bir çalgı. Santaolalla kullanmadan önce sadece gerçek müzik gurmeleri tarafından biliniyordu.
Santaolalla, geleneksel olan bu çalgıyı günümüz modern soundu ve estetik anlayışına öyle bir uyarladı ki, bu yenilikçi dokunuşun etkisi sinema ve oyun dünyasında hala varlığını sürdürüyor.
Üstelik bu etkiyi, oldukça minimal melodilerle ve tipik prodüksiyon yöntemlerine sadık kalmadan yaratabiliyor.
Bu da belki de müziğin özündeki karşı konulamaz hakikate, ikinci alamet-i farikaya bizleri geri döndüyor:
Alamet-i Farika 4: Paramparça Hikayeler ve Köpekler
İster henüz piyasaya giriş yapmamış, genç ve amatör bir müzisyen, isterseniz döneminde eserleri hakikate en yakın formlardan sayılan Bach olun; müziğin o büyük matematiksel ve teorik dünyasının ardında tamamıyla mistik bir duygular dünyası barındıran, içten gelen bir kavram olduğunu bilirsiniz.
Gustavo Santaolalla’nın profesyonelliği, gözlerini kapattığında içsel olana ulaşabilmesinde saklı.
Tam da bu sebeple olacak ki, müziğinin kullanıldığı her projede ele alınan temalar, konular ve hikayeler hepimizin iç dünyasında ışığa ihtiyaç duyulan karanlık köşeleri kapsıyor.
Gustavo Santaolalla imza attığı projelerde hikaye anlatıcılığı açısından genelde arka planda ve görsel sunumu destekler konumda duruyor olsa da, kendisinin müziği tüm film ve oyun projelerinden bağımsız bir şekilde bir hikayeye sahip olabiliyor.
Ronroco isimli albümü hakkıyla dinlediğinizde, kulağınıza çalınan hikayeyi baştan sona anlayabilmeniz mümkün.
Benim bu noktada en sevdiğim özelliklerinden biri ise, kendisinin müziğinin sahip olduğumuz hikayelere de eşlik edebilecek kadar evrensel bir yapıya sahip olması.
Başınıza gelmiş herhangi bir olay için, iyi ya da kötü, bir Santaolalla müziği bulabilmeniz mümkün.
Benim ise tüm bu hikaye dünyasında favorilerim şu şekilde:
1 – Paramparça Aşklar ve Köpekler’deki otogar sahnesi
2 – Motosiklet Günlükleri’ndeki kapanış sahnesi
3 – Elime ilk defa bir ronroco aldığım arkadaş evi ziyaretim.
Hangi hikayeniz için Santaolalla dinleyeceğinizi bilmiyor ya da nereden başlamanız gerektiğini kestiremiyor olabilirsiniz. Eğer öyleyse sizleri şöyle alabiliriz: Türkiye’ye Bir Dev Geliyor: Gustavo Santaolalla.
Bir sonraki Alamet-i Farika’da görüşmek dileğiyle!