İncelemeKültür & Sanat

Bir Yaşam Tarzı Olarak Minimalizm

Son yıllarda sıkça karşımıza çıkan bir kavram var: minimalizm.

Minimalizm birçok farklı sanat dalında kullanılan bir kavram olsa da biz sanattaki bağlamından farklı olarak yaşam tarzı olan minimalizmi ve arkasındaki fikirleri inceleyeceğiz.

Tarih boyunca hepimiz mutlu, iyi ve erdemli bir yaşantıya sahip olabilmenin mümkünatını ve yollarını sorguladık. Özellikle modern çağdaki hızlı değişimlerin, artan farkındalıkların ve multikültürel yapının hepimiz üzerinde istemsiz yan etkilere sebep olduğu aşikar. Bu yan etkiler sonucunda alternatif ve ideal yaşam tarzlarının mümkün olup olmadığına dair bir arayış da ortaya çıkmış durumda.

Nitekim minimalizm de bu doğrultuda en çok ilgi gören yaşam tarzlarından biri.

Minimalist yaşam tarzını temelinde birkaç farklı felsefi akımın sahip olduğu fikirleri bir arada toplayan, ancak formülize edilmiş bir yaşam paketi sunmaktan ziyade yaşamın güçlüğüne karşı alternatif bir çözüm sunan bir yöntem olarak tanımlayabilmemiz mümkün.

Minimalizmin teorik ve pratik taraflarına değinmeden önce, kısaca ilham aldığı temel birkaç felsefi akıma değinmekte fayda var:

Stoacılık: Mutluluk İçsel Olandadır

Eski çağlarda Stoacılar, mutluluğun tamamıyla içsel bir mesele olduğunu savunuyor, ne kadar kontrolümüz dışında olan dış etkenlere bağlı kalırsak o kadar acı çekeceğimizi söylüyorlardı.

Bu doğrultuda insan, kendini tamamıyla dış etkenlerden arındırabilmeli ve maddesel olandan ziyade zihin boyutundaki dünyanın kontrolüne odaklanabilmeliydi.

Kişi, kontrol edilebilenin tamamıyla kişinin kendi iç dünyasından ibaret olduğu gerçeğini kabullenebilirse, kontrol edilemez dış etkenler kişi için acı verici bir konumda olmaktan çıkarılabilirdi.

Stoacılar için dış etkenler, Aristoteles’in erdem anlayışına hizmet edecek olan malzemelerden başka bir şey değildi.

Budizm: Maddesel Olana Duyulan Arzu Aynı Zamanda Acının Kaynağıdır

Budist öğretilerde maddesel olana duyulan arzunun bir acı kaynağı olduğu söylenir. Bu arzuların bir bağlılık olması ve bu bağlılığın da aydınlanma önünde bir engel olduğunu, bu engelin de huzurlu bir yaşam için aşılmasının doğru olacağı iddiası hakimdir.

Transandaltalizm: Bireyselliğin Vurgusu ve Doğayla Uyumun Önemi

Esasında “entelektüalizm” akımına karşı bir fikir olarak gelişen bu 19.yy akımında birey vurgusu oldukça güçlüdür ve bireysel ve içsel olan yolculuğun, toplumsal ve empirik olan yolculuktan daha mühim bir hakikate ulaşma çabası olabileceğini savunur.

Zen Felsefesi: Anda Yaşayabilmenin İç Huzuru

Temeli Japonya’ya dayanan bu felsefi akımda anın değerini bilebilmek ve ana odaklanabilmek için geçmiş ve geleceğe dair gereksiz yüklerden kurtulmak oldukça mühimdir.

Minimalizmin Mümkünatı

Peki bu noktada bir yaşam tarzı olarak minimalizm, tüm bu felsefi akımları teorik ve pratik çerçevede nasıl ele alarak ortak bir akıl öne sürüyor?

Minimalizm, iyi ve mutlu bir yaşama sahip olmanın yolunu iki ana kavram üzerinden şekillendiriyor: “sadelik” ve “yeterlilik”.

Minimalizm, hayatımızda sahip olduğumuz tüm gereksiz şeylerin varlığının, esas gerekli ve mühim olan şeylerin varlık alanından çaldığını iddia ediyor – bu gereksiz şeyler bir eşya olabileceği gibi aynı zamanda bir ilişki, düşünce yapısı, alışkanlıklar ya da bağımlılıklar da olabilir.

Gereksiz olanın varlığı ve hayatımızdan aldığı enerji ve zaman, esas gerekli ve mühim olana ayırabileceğimiz enerji ve zamanın daima düşmanı olarak görülüyor.

Bu doğrultuda “sadeleşme” hem teorik hem de pratik olarak minimalist anlayışın olmazsa olmaz bir parçası ve temel bir adımı.

Gereksiz olanın her türlüsünden sıyrılan ve sadeleşen insan, en sonunda elinde sadece gerekli ve en önemli, kişinin sahip olmasının en doğru olduğu şeylerle baş başa kalıyor.

Dolabınızdaki her gömleğin favori gömleğiniz, hayatınızdaki her insanın favori insanınız olduğunu hayal edin.

Böylece minimalist yaşam tarzının diğer ayağı devreye giriyor: yeterlilik.

Burada Antik Yunan topraklarındaki Kiniklerden de bahsedebilmemiz mümkün. Kinik, Yunanca’da köpek anlamına geliyor. Antik Yunan topraklarında sokakta bir fıçı içerisinde sokak köpekleriyle yaşayan, ve sadece bir tasa sahip olarak yaşamlarını sürdüren Kinikler, bu ekstrem yaşam tarzlarıyla dünyevi olandan sıyrılmanın en uç örneklerinden biri.

Nitekim minimalizm tamamıyla arınıp inzivaya çekilmek veya bir kinik olmak gibi ekstrem yolları doğrudan önermiyor. Kişi, kendisi için yeterli olan miktarın hesabını en iyi yapabilecek mercek olarak ele alınıyor ve burada kişiden sadece dürüstlük bekleniyor.

Gerçekten ihtiyacınız olan, sizin için “yeterli” olan miktar tamamıyla sizin vicdanınıza kalmış. Kinikler, yemek ve su için ihtiyaçları ve yeterli olanın sadece bir tas olduğunu düşünüyordu.

Peki günümüz dünyasında minimalizm gerçekten mümkün mü?

Bu soruya evet cevabını verebilmek bir nebze mümkün, ancak asla kolay olmayacağı aşikar.

Mümkün, çünkü arkasındaki felsefi besinler ve argümantasyon örgüsü oldukça güçlü ve çizgilerle sınırlandırılmış bir yaşam tarzı değil. Pratik zeminde uygulanabilir bir yapısı var ve özellikle maddesel olan tarafında kişi, tamamıyla kendi düzeninden sorumlu ve söz sahibi. Konu insan ilişkileri, iş hayatı, aile gibi daha komplike yapılara geldiğinde sadeleşmenin de zorlayıcı bir yönü olması muhtemel.

Mümkün değil, çünkü içinde bulunduğumuz ekosistem bizleri sürekli tüketim konusunda baskı altında tutuyor. Sektör fark etmeksizin içinde bulunduğumuz çağ, tüketim ve keyif alma çağı. Bireyin tamamıyla özgür iradesiyle ve hiçbir etki altında kalmadan herhangi bir şeyi tüketmeye yönelmesi oldukça nadir görülen türden bir ihtimal.

Yine de “mümkün mertebede” sadeleşip, sahip olduğumuz alanı, enerjiyi ve zamanı sadece ve gerçekten önemli ve ihtiyaç olanlara yöneltmenin bizlere oldukça faydalı bir geri dönüş sağlayabileceğine, yaşamı kasıtlı bir biçimde ele alabilmemize imkân tanıyacağına inanıyorum.

Bir yorum gönderin

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir