Kültür & Sanat

“Boyutlar arası yeni arayışlar” Onur Alakay ile Söyleşi

Sanatçı Onur Alakay ile Nişantaşı’ndaki stüdyosunda sanatından, yaşamından ve kent kültüründen bahsettiğimiz keyifli bir söyleşi  gerçekleştirdik.

Seni tanıyabilir miyiz?

İsmim Onur Alakay. Ressamım. Tekstil eğitimi aldım. Mimar Sinan Üniversitesi mezunuyum. 7 senedir profesyonel olarak resim yapıyorum. Son sergimi Kasım ayında açtım. Yeni sergim için hazırlanıyorum şimdi.

Senin için sanat nedir ve kendi sanatını nasıl anlatırsın?

Sanatı ve sanatımı tanımlamam gerekirse multidisipliner bir artistim aslına bakarsanız. Bir çok tekniği biraraya getiren, farklı boya yapılarını da kullanan, örneğin yağlı boya da var, akrilik de var çalışmalarımda. Başka tekniklerde de uygulamalar yapıyorum. Üç boyutlu, hacimli çalışmalar yapıyorum. Daha önceki tekstil hayatımdan kalma postür bilgisi çok değerli. Yani üç boyutlu hacimin iki boyuta indirgenmesi, tekrar üç boyutlandırılması başlı başına bir süreç. Renklerim turuncu ve mavi, bunlar sürekli kullandığım tonlar. Şu süreçte elementlerle ilgili çalışıyorum. Yeni sergim su ya da hava elementi üzerine olacak.

Son serginden bahseder misin?

30 Kasım’da Root Karaköy’de bir sergi açtım. 8 hafta süren bir sergiydi. Soyut Devinim’di ismi (Abstract Acceleration). Bir kozmonotun boyutlar arasında bir element  arayışı hikayesini anlatıyordu.

Kariyerindeki dönüm noktaları neydi?

Hazır giyim sektöründe faaliyet gösteren bir firmada çalışıyordum. Orada trendsetter olarak işe başladım. Trendsetter’ı açacak olursak, gelecekte neyin moda olacağını üç sene önceden belirleyen insanlar için kullanılan bir tanım. Ordaki tasarım ekibinin hazırlayacağı koleksiyonu ne şekilde hazırlaması gerektiği konusunda yönlendirici olan, sunumlar hazırlayan, onları tasarıma odaklayan kişi oluyorsun. CCO ile çalışıyorsun direkt olarak bu güzel ama hazır giyim sektörü beni tüketti çünkü ben daha çok haute couture tarzında çalışan biriyim, yani kumaşla uğraşan, iletişimde olan, birebir uygulama yapan, drapaj tekniğiyle çalışan bir insandım, daha önce Özlem Süer gibi farklı isimlerle çalıştım. Hazır giyimde kumaşa birebir olarak dokunamıyorsun, tam olarak istediğin şeyi yapmış olmuyorsun. Termin süreleri var. Baştan sona sen bitirmiyor oluyorsun işi, bu benim sevmediğim bir kısmı oldu işin ve 30. yaşgünümden sonra istifa ettim ve sadece resim yapmaya karar verdim. Şu an 36 yaşındayım ve sadece resim yapıyorum. Büyük dönüm noktam budur.

Başka bir sanatçı arkadaşım da önemlidir dönüm noktamda. Resim yapmak istediğimi biliyordum ama karakalem mi, yağlıboya mı çalışmalıyım, büyük bir şey mi çalışmalıyım nereden başlamalıyım çok emin değildim. Bahsettiğim sanatçı arkadaşımın stüdyosuna çok sık gidip gelmeye başladım ve orada farkına varmadan 12 tane tablo yapmışım. O da sana bir sergi açalım artık dedi. İlk kişisel sergim o şekilde gerçekleşti 2016 Aralık’ta. Demin bahsettiğim de ikinci kişisel sergimdi, arada karma sergiler oldu tabii.

Peki resim çocukluğundan beri hayatının bir parçası mıydı?

Çocukluğuma bakınca bu konu annemle alakalı aslında. Annem de Mimar Sinan’ın sınavlarına girmiş zamanında, orada okumak istemiş, 70’lerde, dönemin olaylarından dolayı Mimar Sinan o süreçte kapatılınca devam edememiş ama kendisinin 70-80 kadar tablosu var. Evde hep boya kokusuyla, boyalarla büyüdüm öyle bir annenin çocuğu olarak. Elime hep şunu boya bunu boye diye fırça verildi, böyle büyüdüm. Beş yaşlarındayken, ben en iyi sanat okulunda okuyacağım demişim zaten. Lisede grafik tasarım ve grafik okudum, sonra Mimar Sinan’da Moda eğitimi, yan anadal olarak resim, heykel atölyelerinde bulundum hep. Seramikle metalle uğraşıyorum. Kaynak yapmayı seviyorum.Taş kırmayı seviyorum, taş heykeller de yapıyorum. Kendimi multidisipliner bir artist olarak tanımlamamın sebebi bu. Bir sonraki sergimde evet bir elementi tanımlıyor olacağım ama bu sadece iki boyutlu bir tuval bezinin üstüne yaptığım boyayla değil, materyallerle daha komplike bir hale dönüşecek. Biraz sürprizli aslında.

Profesyonel kariyerine moda dünyasıyla başlamış olmanın şu an uğraştığın işlere olan katkısını nasıl anlatırsın?

Bir çok ressamın çalışma biçimini çok bohem buluyorum. Hayat yapıları öyle. Mesela bu evde zemin de beyaz, duvarlar da beyaz. Işığın yansımasını, kirlilik oranını mümkün olduğunca az tutmaya çalışıyorum, daha disiplinli gitmeye çalışıyorum. Bu tekstilden gelen bir şey, tekstilde her şey çok temizdir, her şey bembeyazdır kıyafetlere zarar gelmesin diye, ben resime de böyle yaklaşmaya çalışıyorum. Bir de bohem yaşamın daha uzağında, belki daha mantıklı bir sanatçı, tasarımcı olmaya çalışıyorum diyebilirim. Bugün ilham gelmedi, resim yapmayayım demem, bugün de çalışayım, bir şeyin fonunu boyarım, bir resimin formunu yapayım, tek bir tablo üzerinde çalışmıyorum. Son zamanlarda daha çok yağlı boya üzerine çalıştığım için kuruma süresinden dolayı bir fon attığında bile üç gün vermen lazım o işe, o üç gün boyunca durmayı tercih etmiyorum, başka bir işe yöneliyorum. Zihni bölerek devamlı bir çalışma hali yaratıyorum. Her gün için belirli bir çalışma saatim var, minimum beş saat. On-on dört saat te çalıştığım oluyor ama doktorum maksimum yedi saat öneriyor çünkü sırtımız ve omuzlarımız etkileniyor, kan dolaşımına dikkat etmemiz gerekiyor çalışırken. Günde oniki saat kolumuzu havada tutarsak bu çok yorucu bir şey ama pek bundan bahsedilmiyor. Mantıklı bir şekilde tasarlamayı sevmemin sebebi bu. Verimli çalışmak için sağlığımızı da yerinde tutmamız gerekiyor.

Kendini ait hissettiğin bir ekol var mı? Ya da bir isim var mı seni etkilediğini söylemek isteyeceğin?

Üniversite zamanlarımda hatta çok daha öncesinden beri beni Caravaggio çok etkilemiştir. Ondan sonra üniversitede Mimar Sinan’ın klasikçi eğitimiyle karşılaştım. Bütün bildiklerinizi unutun derler ve en baştan başlatırlar. Kara kalemle en baştan çizmeye başlarız. Tors çizdirirler, heykel koyarlar yani önümüze. Resim kursları da böyle başlar. Önünce bir bardak, bir küp koyarlar ve çiz derler. Yıllarca bunu yaptıktan sonra yetenek sınavına girersin sonra yine her şeyi unut ve bizim tekniğimizi öğren derler. Dolayısıyla sanata bakış açıları, teknikler, kalemi, fırçayı kullanma tekniği gibi yeni bilgiler beni bambaşka bir yere getirdi, klasik/modern bir yerlerde gezmeye başladım ama hiçbir zaman rönesansa inemedim. Hiperrealist ya da realist tavırlarım çok fazla yoktur. Daha kübik ve renkli bir yerlerde gidiyorum, daha pop bir yerlerdeyim. Günümüzde zaten sanat duygusallaşmaya ve hikayeselleşmeye başladı. Bir kağıdı yırtıp üzerine kahve döküp buraya koyarak formal bir hikaye de yaratabiliyorsun günümüzde. Seni ne kadar derinleştiriyor, düşündürüyor, bu önemli olmaya başladı iyice. Bir resmin önünde bir buçuk dakikadan fazla durabiliyorsan demek ki seni etkilemiştir.

Klasik sanatla modern sanatı karşılaştırdığında neler görüyorsun?

Herkes kendi tercihini yapıyor, insanın keyif aldığı şeyi yapmasıyla alakalı bence. Ben şu an herhangi bir figürün üzerinde çalışıp realistik bir şekilde resme aktarmıyorum. Daha formal, hacimsel şeylerle ilgileniyorum. Bir dönem gelebilir oraya da geçebilirim. Galeriler de böyle çalışır, sadece figür satan ya da kavramsal, soyutla çalışan ayrı ayrı galeriler vardır.

Gelecek projelerinden bahsedebilir misin?

Gıdadan ve posadan sürdürülebilirliği değerlendirerek boyar madde elde edip, pigment elde edip bunu yenilebilir bir resme dönüştürmek gibi bir proje var ama detaylarını çok açıklamak istemiyorum şimdi. Bunun dışında yeni sergimin hazırlığı devam ediyor. Farklı siparişler gelebiliyor. Seramik, heykel ve fresk gibi daha formal şeyler yapmak istiyorum. Bir postür, bir anatomi algısı var tekstilden ve heykelden gelen, dolayısıyla bunu yeni işlerime adapte etmek istiyorum. Biraz daha üç boyutlu işler olacak, iddialı şeyler gelecek.

Şehir ve şehir kültürü hakkında neler söylemek istersin? İstanbul sende nasıl bir algı yaratıyor?

20 küsur yıl yaşadığım şehir İstanbul. Okuduğum, büyüdüğüm, gençliğimin geçtiği yer. Fındıklı, Kabataş, Beyoğlu.. Bu şehrin kalbi bence Beyoğlu’dur. Beyoğlu eski haline biraz geri dönmeye başladı bu arada, fark ettiniz mi bilmiyorum. Son zamanlarda şehri yeniden sevmeye çalışma gibi bir durum içerisindeyim. Son beş yıldır Bodrum’da daha çok bulunuyorum. Bodrum huzurlu bir yer, İstanbul kaosu bol bir yer. Bir yandan gerçek İstanbul’un olduğu, Fatih, Balat gibi yerler dikkatimi çekiyor son son. Son bir aydır, bu sergi öncesi şehrin nabzını biraz tutabilmek için farklı semtlerde vakit geçirmeye başladım, Kalamış, Balat, Beyoğlu. Şu an bulunduğumuz stüdyo Nişantaşı’nda. Farklı farklı yerlerini gezmek şehrin, insana çok şey katıyor ama bir yandan da İstanbul’da genel olarak tansiyon çok yüksek. Ben biraz daha az tansiyonu olan biraz daha huzurlu bir yer ihtiyacı hissediyorum bu aralar. Yeni serginin son konsepti de elementlerin en doğalı olan hava veya su içeriğinde ilerleyeceği için, ben biraz daha huzur arayışındayım. İstanbul’da çok fazla etkinlik, çok fazla bulunman gereken ortam var. Bu üretkenliğini de etkileyebiliyor.

Roma doğumlu bir arkadaşım var. Herhalde onunla en çok Balat’ı gezmişimdir. Kendisi 70 yaşında. Kos’ta bir galerisi var. Uzun zamandır Yunanistan’da yaşıyor. Tüm dünyayı geziyor, Türkiye’yi de gezerken şöyle bir yaklaşımı var, mesela bir yerden mermer soba buluyor, onu Roma’daki bir evin dekorasyonu olarak kullanıyor. Bütün bir  evi, istediğiniz dönemin tarzına uygun bir şekilde dünyayı  gezip o dönemin eşyalarını bulup tasarlayabiliyor. Onunla birlikte Balat’ı gezerken bulduğumuz şeylere inanamazsınız. Asla haberimiz olmayan yerlerde yeraltlarında çok çok ilginç parçalar buluyor. Bulunmaz nimetler var. Biz üniversite döneminde bize verilen ödevler dolayısıyla da İstanbul’u dolaşmak durumunda kalıyorduk. Beyaz bir şey yap, onu motor sistemi yap, tekstil ürünü haline getir. Manava git, çeşitli meyveler al, oradan bir şeyler yap. Sanatın temelinde seni bulunduğun şehirde gezdirmek var. Sirkeci’de çok vakit geçirdim zamanında. Fatih, birinci surlar, Zeyrek tarafı… O taraflara da gitmek lazım. Balat’taki yokuşlar, renkli binalar. Dar sokak mimarisi. Hepsi ufuk açıcı. Kaotik yapısına rağmen insanda bir pozitif etkisi de var bu dokusunun bence.

Teşekkür ederiz.

Onur Alakay’ın çalışmalarını takip etmek için web sitesi:  onuralakay.com

Instagram: @onuralakaystudio

Bir yorum gönderin

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir