Dördüncü SinemAda Film Festivali Sona Erdi
Ülkemizde gerçekleşen kapsamlı film festivallerine bir yenisi eklendi desek abartmış olmayız diye düşünüyorum. Film Koop kooperatifinin İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Dairesi Başkanlığı ile ortak gerçekleştirdiği ve bu yıl dördüncüsü tamamlanmış olan, İstanbul Prens adalarında yer alan SinemAda Film Festivali, her yıl zenginleşen programıyla dikkat çekiyor. Festivalin bu yılki tüm gösterim ve etkinlikleri Büyükada Atatürk Meydanı, Büyükada Taş Mektep ve Heybeliada Pazar Meydanı’nda gerçekleşti. İstanbul Şehir Hatları, sinema günlerini kapsayan 9 gün boyunca İstanbul’un farklı yerlerinden gelen izleyiciler için Adalar’a özel sefer düzenledi. Film gösterimleri ve söyleşi, atölye gibi etkinlikleri adalılardan çok İstanbul’dan gelenlerin dolduruşu dikkat çekti. Tümüyle ücretsiz olan etkinliklere katılım için aranan tek şart İstanbul Senin uygulamasından ücretsiz rezervasyon yapılmasıydı. Atatürk Meydanı için sorun teşkil etmese de Büyükada Taş Mektep ve Heybeliada Pazar Meydanı gibi kısıtlı oturma alanı olan mekanlar için bu rezervasyon önemli hale geldi, rezervasyon yaptırmamış olanlar da geri çevrilmedi ancak rezervasyon yapanlar öncelikliydi ve girişte az da olsa bunun tartışmalarının yapıldığını gözlemledim.

Sıcaklardan fenalık geçirdiğimiz şu dönemde adalarda açıkhavada gerçekleşen bu etkinlikler hepimize iyi geldi doğrusu.
Programda film gösterimlerinin yanı sıra Çay Saati başlığı altında sinemanın farklı alanlarından yaratıcılarla söyleşiler, 18-25 yaş arası gençler için atölye çalışması, yönetmen konukla masterclass gibi etkinlikler de yer aldı.
Festival, ikinci uzun metraj filmini çekmiş olan Vuslat Saraçoğlu’nun Bildiğin Gibi Değil adlı filmiyle başladı. Filmin devamında yönetmenle birlikte oyunculardan Hazal Türesan da soruları yanıtladı. Pandemi sonrası yönetmenin 2018 yapımı Borç filmini de Büyükada Adalar Kültür Derneği’nde izleme şansı bulmuştuk, o zaman da yönetmen filmin oyuncularından İpek Türktan ile sorularımızı yanıtlamıştı. İkinci filmiyle de, umut veren yönetmenler listesine adı kocaman harflerle yazılacak bir genç yönetmenle karşı karşıya olduğumuzu kesinleştirdik diyebilirim. Babalarının ölüm haberi üzerine memleketleri Tokat’ta buluşan, birbirinden tamamen farklı hayatlar yaşayan üç kardeşi merkezine alan Bildiğin Gibi Değil, yönetmenin bir önceki filmi Borç gibi aile içi dengelere ve sorumluluk duygularına odaklanıyor. Oyuncuların gerçekçi performanslarının da etkisiyle bu ilişkilerin doğasını seyirciye rahatlıkla aktarabilen, seyir zevki yüksek bir film.

Programın ikinci gününde dikkat çeken etkinlik ise Taş Mektep’te gerçekleşen Yeşim Ustaoğlu masterclass’ı idi. Moderatörlüğünü sevilen oyuncu Mert Fırat’ın gerçekleştirdiği bu söyleşide Yeşim Ustaoğlu filmlerinde tercih ettiği teknik detaylardan, çekim provalarına, oyuncuların role hazırlanış serüvenlerinden yönetmenin kendi senaryolarını yazma ritüellerine kadar sinemacılığına dair pek çok doneyi bizlerle paylaştı. Güneşi Beklerken filminin kamera arkası görüntülerini de izlediğimiz etkinlik Mert Fırat’ın sorularının yanısıra katılımcıların soru ve yorumlarıyla da çeşitlendi.
2018 yılında Adalar Kent Konseyi bahçesinde izleme fırsatı bulduğumuz bir üçlemenin ilk filmi olduğunu öğrendiğimiz Babamın Kanatları filminin yönetmeni Kıvanç Sezer’in ikinci filmi Küçük Şeyler’i yine geçtiğimiz yıllarda SinemAda Film Festivali’nde izlemiş, yönetmenle söyleşmiştik. Bu yıl yönetmenin üçüncü filmi 8*8 de Heybeliada Pazar Meydanı’nda izleyicilerle buluştu. Filmin ardından yönetmen soruları cevapladı. Üçlemenin üçüncü filmi olmayan, yönetmenin filmografisinden daha farklı bir yerde duran 8*8, tek mekanda çekilen ve üç kişilik bir oyuncu kadrosundan oluşan bir film olarak oldukça enteresan ve başarılı.
Festivalin üçüncü gününde bir ilk film izledik. Umut Subaşı imzalı Sanki Her Şey Biraz Felaket, yirmili yaşlarını yaşayan dört karakterin hayatına odaklanıyor ve bu karakterleri ortak noktada buluşturan temel şeyin hayatlarına sızmış olan karamsarlık, boş vermişlik hissi olduğunu fark ediyoruz. Fakat filmin tonu özellikle müziklerin etkisiyle bir nevi absürt komedi, bir nevi deadpan mizah ekseninde. Her karakteri yalnız kaldıklarında hüngür hüngür ağlarken izliyoruz ancak o anda çok neşeli bir müzik çalıyor ve biz de seyirci olarak, çaresiz, “gülüyoruz ağlanacak halimize.” Gösterim sonrası yönetmen seyircinin çeşitli sorularını yanıtladı.
Salı akşamı Heybeliada Pazar Meydanı’nda son zamanların kendinde oldukça bahsettiren bir yapımını izledik. İlker Çatak imzalı Öğretmenler Odası. Prömiyerini 73. Berlin Film Festivali’nin Panorama bölümünde gerçekleştiren ve Almanya’nın Oscar adayı olarak seçilen Öğretmenler Odası, açık bir şekilde ırkçılık, özel hayatın gizliliği, sansür, demokrasi, suç ve cezanın günlük yaşamdaki değişkenliği gibi pek çok meseleye değinen, gerilim yüklü bir yapım. Ayrıca günümüz Batı Avrupa’sına ve Almanya’sına dair pek çok meseleyi de tartışmaya açan bir film olduğunu ekleyebiliriz.
Çarşamba akşamı ise aynı mekanda yine bir başka ses getiren yapımı izleme şansı bulduk. 2. Dünya Savaşı’nda Nazilerin Yahudilere uyguladığı soykırımı ele alan “Holokost” konulu bildiğiniz tüm filmleri unutun diyebilirim sanırım. Martin Amis’in aynı adlı romanının serbest bir uyarlaması olan ve Jonathan Glazer tarafından yönetilen İlgi Alanı (The Zone of Interest), aynı temada çekilmiş olan hiçbir yapıma benzemiyor. Auschwitz’in komutanı Rudolf Höss ve ailesi, sayısız insanın diri diri yakıldığı kampların hemen bitişiğinde yer alan yemyeşil bir bahçenin içine konuşlanmış havuzlu bir aile evinde yaşıyorlar. Bu Hitler’in komutanlarına vaadi olan rüya hayat. Beş çocuğuyla ve eşiyle bu yapay cennette yaşayan Rudolf Höss’ün hayatına adeta bir belgeselmişçesine sızıyoruz. Filme kameralar öyle yerlere yerleştirilmiş ki, sanki Biri Bizi Gözetliyor evlerinde Höss ailesinin o yapay mutluluğunu gözetliyoruz. Filmde termal kamera ile çekilmiş sahneler var; Polonyalı Yahudi bir kızın geceleri mahkumlara yiyecek götürdüğünü izliyoruz müthiş etkili ses efektleri eşliğinde. Bana en çok dokunan sahnelerden biri bu oldu. Kaçırılmaması gereken bir başyapıt.

Festivalin en yoğun günlerinden biri de Perşembe idi. Karganın Uykusu, Rodakis’i Ararken ve Ölümsüz Olan Sadece Sevgidir adlı son dönem Türk sineması örneklerinin gösterimleri ve ardından film ekipleriyle keyifli söyleşiler gerçekleşti.
Festivalde son üç güne gelindiğinde Cuma akşamı Taş Mektep’te Melisa Önel imzalı Aniden izlendi ve yönetmenle söyleşildi. Aynı saatlerde Heybeliada Pazar Meydanı’nda Sanatoryum adlı belgesel film izlendi ve Heybeliada Sanatoryumuyla ilgili dokunaklı bir söyleşi gerçekleşti. Şu anda kapalı olan Sanatoryum aktifken orada rehabilitasyon merkezi de bulunduğunu, ustalar vasıtasıyla hastalara iyileştiklerinde çeşitli mesleklerden kurslar verildiğini, ayrıca tıp eğitimi de veren sanatoryumun pek çok hemşire ve yerli yabancı uzman doktor yetiştirdiğini bu belgesel sayesinde öğrendik.
Belgeselin ardından yılın en iyi filmlerinden Finlandiyalı usta yönetmen Aki Kaurismaki imzalı Sararmış Yapraklar (Fallen Leaves)’ı izledik. Helsinki’de bir karaoke barda tesadüfen yolları kesişen iki yalnız insan Holappa ve Ansa’nın birbirlerinden hoşlanmaları ve birlikte olabilmek için geçtikleri yolları izlerken bir yandan insanlığın genel durumuna dair yönetmenin çarpıcı tespitleri ve keskin gözlemlerini farkediyoruz. İronik bir mizahla çevrelenmiş olan film adeta 50 yıl önceki bir zamana aitmiş gibi görünse de takvimde 2024’ü görüyoruz ,radyoda Rusya-Ukrayna savaşını dinliyoruz ve nefis müzikler eşliğinde artık klasikleşmiş bir Kaurismaki imzasına sahip olan film için yönetmeni bir kez daha alkışlıyoruz.
Cumartesi akşamı ise Heybeliada Pazar Meydanı’nda Selman Acar imzalı Tereddüt Çizgisi adlı filmi izledik ve filmin ardından yönetmen soruları cevapladı. Dünya premiyerini Venedik’te yapan, Zürih Film Festivali’nden en iyi film ödülü alan, İstanbul Film Festivali’nden de bol ödülle ayrılan film patronunu öldürmekle suçlanan bir işçinin avukatının (Tülin Özen) karar duruşmasının görüleceği gün hem mahkemede hem de özel hayatında yaşadıklarına odaklanıyor.
Festivalin son gününde yine Heybeliada Pazar Meydanı’nda Ken Loach’un son filmi Umudunu Kaybetme (The Old Oak) adlı film gösterildi. Gecenin ikinci filmi ise Büyükada Atatürk meydanında izletilen Aslı Özge imzalı Faruk oldu. Filmin ardından yönetmen Aslı Özge ve film ekibi ile belgesele dair bir söyleşi gerçekleştirildi.

Adalarda dördüncüsü gerçekleşmiş olan SinemAda Film Festivali projesi Film Koop’a ait. Kısaca Film Koop’tan da bahsetmek isterim çünkü önemli bir sorumluluk üstlendiklerini düşünüyorum. Sinemanın bir sanat olarak faaliyette olmasına destek olmak, sorunlara ortak çözümler bulmak, bu sanatın üretim ve tüketim alanını iyileştirmek hedefiyle kurulmuş bir kooperatif olan Film Koop, işbirlikleri geliştiriyor ve projeler oluşturuyor. Belediyelere Kent Sineması projesi sunan Film Koop, belediye salonlarında film gösterimleri yapmayı öneriyor ve bu noktada filmlerin temini, telifleri, teknik detaylar konusunda kolaylaştırıcı görev üstleniyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Dairesi Başkanlığı ortaklığıyla dört yıldır gerçekleştirebildikleri SinemAda Film Festivali, minik teknik aksaklıklar dışında çok başarılı geçti ve hem keyifli hem faydalı bir kültür sanat etkinliği olarak dikkat çekiyor. Devamının gelmesini sabırsızlıkla bekliyoruz.
Melis Zararsız