Yapay Zeka ve Sanat
Geçtiğimiz günlerde sosyal medyada anonim bir cümleye rastladım:
Yapay zeka bulaşığımı yıkasın, ütümü yapsın, ben sanatımı yaparım!
Gerçekten de sanatın özgün mecrasında kendisine yeni alanlar açan yapay zeka (AI)’nın, insanlığın bilim ve teknolojideki olağan gelişiminin dışında sanat ve sosyal hayat algımızda ne yönde değişimler yaratmakta olduğu önemli bir tartışma konusu.
Yapay zeka, bilgisayar çağının başlangıcından beri konuşulagelen bir kavram. Yapay zeka en basit ifadeyle makinelerin insan benzeri görevleri gerçekleştirmesini, deneyiminden öğrenmesini, yeni verilere uyum sağlamasını mümkün kılan sistemler olarak açıklanıyor. Bu anlamda insanın çeşitli nedenlerle programladıkları her makine yapay zeka örneği oluyor. Bilgisayar alanında çalışan bilim insanları karmaşık görevleri yerine getirmek için kendi kendine öğrenmeyi geliştiren bilgisayar sistemleri programladıklarında, aslında bu basit bir yapay zeka çalışması oluyor. Bu bağlamda, bir hesap makinesi de, Google arama motoru da, akıllı süpürgeler de yapay zeka ürünleri. 1956’da gerçekleştirilen Dartmouth Konferansı’nda terimin mucitlerinden John McCarty, Marvin Misky ve Claude Shannon, yapay zekayı, “akıllı makineler, özellikle de akıllı hesap programları yapmanın bilimi” olarak tanımlamışlar.
Peki yapay zeka, basitçe veri girilmiş makineler mi? Yapay zeka, makine öğrenimi kapsamı dışında olan çeşitli stratejiler ve teknolojiler de içeriyor. Yani, tüm makine öğrenimi çözümleri yapay zeka çözümleridir ancak tüm yapay zeka çözümleri makine öğrenimi değildir diyebiliriz.
Dünyanın fizik ve bilgisayar alanında en ünlü 3 isminden birisi olan Edward Fredkin, BBC röportajında “tarihte üç büyük olay vardır. Biri evrenin yaratılışı, ikincisi hayatın bir başlangıcının olması, eşit derecede önemli üçüncü şey ise, Yapay Zeka’nın ortaya çıkışıdır.” diyor!
Yapay zeka uygulamaları şüphesiz hayatımızı pek çok açıdan kolaylaştırabilir, hızlandırabilir, pek çok uygulama hayati önem bile taşıyabilir. Örneğin sağlık sektöründe veri analizi, hızlı erişim imkanı, insan gözünden kaçabilecek detayların fark edilmesi, sağlık takipleri… Hatta yapay zekanın cerrahi uygulamalara entegre oluşu bile konuşulmakta ve geliştirilmekte olan bir konu.
Yapay zekanın geliştirilme süreci devam ederken, özellikle son 15 yıl içerisinde pek çok farklı alanda çeşitli uygulamalar karşımıza çıkarken, bu gelişmelerin sanat alanındaki yansımaları ne oldu ve olacak, biraz da buna bakalım.
Sanat ve İnsan İlişkisi
Sanat insanın hayal gücünün dışavurumudur. İnsan, yaratıcılığını kullanarak duygu ve düşüncelerini farklı ve uçsuz bucaksız biçimde ifade etme yöntemi olarak sanatı geliştirmiştir. Gelişen teknoloji sanata dair bir kaygı getirmiştir her zaman. Örneğin bugün fotoğraf sanatı dediğimiz dal teknolojik bir gelişme sonucu ortaya çıkmış ve fotoğraf makinesi keşfedilip kullanılmaya başlandığında resim sanatı alanında pek çok tartışma yaşanmış. O dönemlerde fotoğrafın resim sanatını kopya ettiği, bir kısayol gibi görüldüğü tartışmaları hakimmiş. Hatta resmin tamamen ortadan kalkacağından endişe edilmiş. Ancak bir süre sonra fotoğrafın ve fotoğraf sanatının resimden çok farklı ve kendine has özellikleri olan bir alan olduğu belli oldu ve elbette resim sanatı ölmedi. Yine sinema da teknolojik gelişmeler sonucu ortaya çıkmış bir sanat dalı. Dolayısıyla günümüzde teknolojinin ve yapay zekanın gelişmeleri sonucunda pek çok meslek için insan gücüne gerek olmayacağı kaygı ve tartışmaları sürerken bunun sanatçılar adına da kaygı yaratıyor olması çok doğal ve anlaşılabilir bir durum. Ancak burada sanki olay yine insanda bitiyor. İnsan sanat için bile olsa yapay zekayı ne şekilde kullanacak? Bir araç olarak mı yoksa tek dayanak olarak mı?
Yapay Zeka Sanat Üretebilir mi?

Yapay zeka şimdiden derin öğrenme ve farklı teknolojik gelişimleri kullanarak; resim, müzik, edebiyat gibi birçok farklı sanat dalında üretim yapabiliyor. Örneğin gerçek resimleri bir veri olarak işleyip yeni resimler üretebiliyor, bunu yaparken de belirli özellikleri taklit ediyor.
Photoshop adlı yazılım, fotoğraf üreten kişilere nasıl avantajlar sağladıysa, yapay zeka da sanatçı tarafından kendi yarattığını geliştirebileceği bir araç olarak kullanıldığı ölçüde muhteşem bir avantaj olarak görülebilir. Burada da sanatı değerlendirirken, sanatçının yapay zekayı kullanırken gerekçesini açıklayışı önem kazanabilir. Ancak yapay zeka ve sanat eksenindeki tartışmalar genel olarak sanat eserlerinin özgünlüğü üzerine oluyor ve olacaktır kuşkusuz. Yapay zeka ile meydana gelen eserlerin telif hakları ve bu bağlamda kişisel verilerin korunması; meydana gelen eserlerin yasal statüsü ile ilgili endişeler de hukuk sisteminde kendisine yer buluyor. Yapay zeka ile üretilen eserlerin sahiplik unsuru açısından karmaşıklaşması nedeniyle geleneksel telif hakları anlayışının uyarlanması gerekliliği de aşikar.
Örneğin edebiyat alanında yapay zekâ, belirli bir konuda yazılmış metinleri analiz ederek buna benzer yeni metinler oluşturabiliyor, şiir veya hikayelerin dilbilgisi yapısını analiz ederek benzer tarzlarda yeni eserler üretebiliyor. Yine benzer şekilde, yapay zekâ 3D modelleme yazılımları ile çeşit çeşit heykel ve tasarımlar oluşturabiliyor. Her geçen gün yeni bir yapay zekâ uygulaması hayatımıza girerken, film sektörü de güzel bir çalışma alanı olarak öne çıkıyor. Pek çok stüdyo ve platformlar, film yapımcılarının senaryo yazma, story board oluşturma, animasyon ve görsel efektler gibi birçok aşamada yapay zekâdan yardım almasını destekliyor. Son zamanlarda sosyal medyaya pek çok örneği düşen, videoların manipüle edilmesini sağlayan deep fake tekniği ile bir kişinin görüntüsünü veya sesini başka birinin üzerine yerleştirerek, gerçekten ayırt edilemeyen videolar oluşturulabiliyor. Bir süre sonra oyuncuların filmde gerçekten yer alıp almadığını, ekranda izlediğimiz her şeyin gerçekliğini sorgulayacağız gibi duruyor.
Sanat Elden Gidiyor mu?
Geleneksel sanat üretiminde insan duygu ve düşüncesinin yer alması, “Yapay zekanın duyguları olabilir mi? İnsan gibi düşünebilir mi ki salt bir sanat eseri üretebilsin?” sorularını da yaratıyor. Yapay zekanın ürettiği eserler, özgünlük ve yaratıcılık niteliklerine sahip olabiliyor ve içeriğindeki insan katkısı farklı derecelerde olabiliyor. Bu konuda da farklı görüşler mevcut; yapay zekanın bilinçli ve duygusal bir varlık olmadığı, dolayısıyla üretilen eserlerde “anlam” ve “duygu” eksikliği olduğunu, üretilen eserlerin insan emeği ve yaratıcılığından yoksun olması sebebiyle telif hakkına konu olmadığı savunulan bir görüş iken, yapay zekanın insan müdahalesi olmadan da özgün ve estetik eserler üretebildiği ve ürettiği eserlerin, insan eserlerinden farklı değerlendirme kriterleri ile değerlendirilmesi gerektiği gerekçesi ile telif hakkına konu olduğu da bir başka görüş olarak tartışılıyor.
Yapay zeka, insandan bağımsız olarak sanat üretebilir mi sorusuna şimdilik çok net yanıtlar vermek zor görünüyor. Ancak endişeleri de görmezden gelemiyoruz. Örneğin artık yüksek kaliteli sanatsal yaratımlar üretebilen yapay zekanın gelişimi, sanatsal yaratım süreçlerine katılma konusunda bireysel motivasyonun azalmasına yol açabilir mi? Bir makine birkaç dakika içinde üretim yapabiliyorken bir insan neden bir sanat eseri üzerinde saatler, günler hatta haftalar harcayacağını sorgular mı? Emek ve çaba isteyen sanat eserlerinin bir makine tarafından gölgede bırakma ihtimali, yaratma motivasyonunu düşürür mü? Kolaylaşan her şey gibi sanatın da değeri düşer mi? Yapay zeka sanatı zenginleştireyim derken mevcut veriler nedeniyle işi standarda sokabilir mi? Değeri, nadirliğinde, benzersizliğinde ve yaratımına adanmış çaba ve tutkuda yatan sanat, artık çok kolay ulaşılabilir ve her yerde görülebilir olduğunda insan sanata duyarsızlaşır mı? Kötü niyetli kişilerin yapay zekayı kullanımı sonucunda sanat toplumsal algıları ve gerçeği manipüle etmek için kullanılabilir mi? Kafamızda deli sorular.
Yapay Zeka ile Sanata Destek
Bu tartışmalar bir yana, yapay zekanın bir araç olarak sanat eserlerinin korunması ve restorasyonuna katkı sağlamak gibi bir faydası da bulunuyor. Yapay zeka bu alanda önemli bir rol oynayarak hasarlı sanat eserlerinin restorasyonunu ve hassas parçaların korunmasını sağlayabiliyor. Yapay zeka, yüksek çözünürlüklü görüntüleri analiz ederek ve gelişmiş algoritmalar kullanarak eksik parçaları yeniden oluşturabiliyor, hasarları onarabiliyor, solmuş renkleri düzenleyebiliyor. Bu teknoloji, sanatın gelecek nesiller için erişilebilir kalmasını sağlayacaktır. Yapay zeka odaklı sanat restorasyonu ve eserlerin korunması paha biçilmez başyapıtların gelecekte de sergilenmesine ve sanatsal miraslarının korunmasına yardımcı olur.
Sonuç itibariyle, öyle ya da böyle, yapay zekanın sanat dünyası üzerindeki etkisi yadsınamayacak boyuta geliyor ve geleceğe benziyor. Bu anlamda yapay zeka ve sanatın kesişim noktalarını keşfetme ve iyiye, güzele, doğruya yöneltme yolunda ilerlemek düşüyor bizlere de.
Melis Zararsız